Bütün insanlar doğar, büyür ve hayatlarını en iyi şekilde sürdürebilmek için çalışır, çabalar, mücadele ederler. Hedefleri; kendi ayakları üzerinde durabilmek, meslek sahibi olmak, para kazanmak ve hayallerine uygun bir yaşam kurmaktır.
Fakat bütün bu süreçte gözden kaçan çok önemli bir sorun vardır: insanların çoğu zaman kendi yeteneklerine göre değil, mecburiyetlerine göre işlerde çalışmaları. Bir kişi bir alanda çok başarılı olduğu için değil, başka bir alanda başarısız olduğu için zorunlu olarak bazı işlere yönlendirilmektedir. Bu durumu en net şekilde eğitim ve sınav sistemlerinde görebiliriz.
Eğitimde, öğrencilerin yeteneklerinin küçük yaşlardan itibaren doğru bir şekilde tespit edilip yalnızca bu yöne yönlendirilmesi son derece önemlidir. Böylece insanlar, yapabilecekleri işlere yoğunlaşıp daha mutlu, daha üretken bir yaşam sürebilirler.
Öğrencilik gerçekten zordur. Çünkü aynı anda birçok farklı alanda başarılı olmanız beklenir. Oysa sonunda meslek seçerken yalnızca tek bir branş üzerinden hayat şekillenmektedir. Buna rağmen öğrenciler, matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi sayısal dersleri alırken aynı zamanda tarih, edebiyat, coğrafya gibi sözel derslerde de başarılı olmak zorunda kalmaktadır. İyi bir sayısalcı üniversiteyi bitirdikten sonra KPSS’ye girdiğinde, kendi alanından değil, tarih gibi farklı bir alandan da sorumlu tutulmaktadır. Sözel alanda başarılı olan bir öğrenci ise matematikte zorlandığı için üniversite sınavında istediği başarıyı elde edememektedir. Bu durum, öğrencilerin kendi güçlü yönlerine değil, zayıf yönlerine göre değerlendirilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, yıllarca matematik üzerine eğitim almış bir öğrencinin, sözel bölüm okuyan bir öğrenciyle aynı kulvarda yarışması adaletli değildir.
Bir diğer önemli mesele ise öğrenciler üzerindeki psikolojik baskıdır. “Gelecekte ne olacağım?” kaygısı, stres ve sürekli yarış halinde olma durumu, gençlerin motivasyonunu düşürmekte ve başarılarını olumsuz etkilemektedir. Öğrenciler, yıllar boyunca verdikleri emeğin yalnızca birkaç saatlik bir sınava bağlanmasını büyük bir haksızlık olarak görmektedir. Üstelik sınav sisteminde yapılan her yanlış, yalnızca yanlış kalmamakta; aynı zamanda doğruların da silinmesine yol açmaktadır. Örneğin, dört yanlışın bir doğruyu götürmesi buna en açık örnektir. Bu durum hem emeğe saygısızlıktır hem de öğrenciler açısından çok ağır bir cezadır. Daha adaletli bir sistem için ise, bir öğrenci arka arkaya dört doğru yaptıysa bir yanlışı silinebilir. Yanlış, yanlış olarak kalmalı; doğru ise doğru olarak değerini korumalıdır. Bu yaklaşım, öğrencinin çabasını göz ardı etmeden daha insani bir sistem ortaya koyar.
Burada vurgulanması gereken en önemli şey şudur: Hiçbir sistem ve hiçbir sınav, öğrencilerin sağlığından ve mutluluğundan daha önemli değildir. Her insan mutlaka üniversite okumak zorunda değildir. Kötü bir üniversiteden mezun olup işsiz kalmaktansa, iyi bir esnaf, usta bir berber, başarılı bir şoför ya da yaratıcı bir kuaför olmak insanı çok daha mutlu edebilir. İnsanlar, sadece diplomayla değil; yetenekleri, üretkenlikleri ve hayatlarına kattıkları değerle anlamlıdır.
Üniversite okuyan kişilerin büyük bir kısmı, mezun olduktan sonra masa başı bir iş sahibi olmayı, devlet kurumlarında görev almayı veya büyük şirketlerde çalışmayı hayal etmektedir. Ancak işin gerçeği şudur ki; herkesin aynı hayali kurması, aynı meslekleri istemesi, toplumun diğer ihtiyaç alanlarının boş kalmasına yol açmaktadır. Bugün birçok genç mühendislik, hukuk, işletme, psikoloji gibi bölümlerden mezun olup iş bulmakta zorlanırken, sanayi alanında yetişmiş kalifiye eleman sıkıntısı yaşanmaktadır.
Örneğin bir otomotiv atölyesinde yetişmiş bir ustaya ihtiyaç vardır, fakat gençler üniversite diplomasına sahip oldukları için o işlerde çalışmayı küçümserler. Bir marangoz ustasının yanında çıraklık yapacak kişi bulunmaz, çünkü toplumun büyük çoğunluğu beyaz yakalı olmayı daha değerli görmektedir. Bir elektrikçi, bir tesisatçı, bir demir ustası veya bir kaynakçı arandığında işverenler çoğu zaman bulmakta zorlanır, bulsalar bile yetişmiş bir eleman olmadığı için işin kalitesi düşer. Oysa bu işler, bir ülkenin gelişmesi için en az akademik meslekler kadar önemlidir.
Durum yalnızca sanayiyle sınırlı değildir. Esnaflık da aynı şekilde boş kalmaktadır. Küçük işletmeler, mahalle bakkalları, manavlar, terziler, ayakkabıcılar, sobacı veya tamirciler artık eskisi kadar rağbet görmemektedir. Gençler bu meslekleri tercih etmedikleri için bu alanlarda ciddi bir boşluk oluşmaktadır. Birçok kişi üniversite mezunu olduğu halde işsiz gezerken, esnaflık yapabilecek, kendi işini kurabilecek kapasitede olmasına rağmen buna yönelmemekte, masa başı iş arayışını sürdürmektedir. Bu da toplumda büyük bir işsizlik sorunu yaratmaktadır.
Üniversite mezunu olan bir gencin, “Ben bunca yıl okudum, gidip de sanayide çalışmam.” ya da “Diplomam var, neden berber olayım?” demesi çok yaygın bir düşüncedir. Fakat bu bakış açısı yüzünden hem bireyler mutsuz olmakta hem de sektörler boş kalmaktadır. Bir lokantada aşçı bulunamadığı için işletme kapanma noktasına gelirken, bir tekstil atölyesinde makine ustası bulunamadığı için siparişler gecikmektedir. Tarım alanında çalışacak insan bulunamadığı için üretim düşmekte, bu da ülkenin dışa bağımlılığını artırmaktadır.
Toplumun ihtiyaç duyduğu birçok meslek sahipsiz kalırken, benzer diplomalara sahip binlerce mezun aynı iş ilanlarına başvurarak birbirleriyle yarışmak zorunda kalmaktadır. Bu durum sadece işsizliği artırmamakta, aynı zamanda ülke ekonomisinin de dengesini bozmaktadır. Çünkü üretimden kaçan bir toplum, yalnızca tüketici konumuna düşer. Halbuki sanayi, esnaflık, tarım ve hizmet sektörü güçlü olmayan bir ülkenin geleceğe sağlam adımlarla ilerlemesi mümkün değildir.
Bu noktada gençlere düşen en önemli görev, meslek seçiminde yalnızca diploma odaklı düşünmemek, aynı zamanda ihtiyaçları da göz önünde bulundurmaktır. Bir kaynak ustası da toplumda değerli bir yer edinir, bir marangoz da, bir çiftçi de. Yeter ki kişi işini severek ve en iyi şekilde yapsın. Mutluluk ve başarı, sadece masa başı işlerde değil, üretimde de mümkündür.
Tüm bu sorunların önüne geçebilmek için öncelikle eğitim sisteminin köklü bir şekilde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Öğrencilere küçük yaşlardan itibaren yalnızca akademik başarı değil, aynı zamanda mesleki beceriler de kazandırılmalıdır. Meslek liselerinin ve çıraklık eğitim merkezlerinin yeniden cazip hale getirilmesi, gençlerin bu okulları tercih etmesini sağlayacak teşvikler verilmesi son derece önemlidir.
Aileler de çocuklarını sadece “doktor, avukat, öğretmen” gibi mesleklerle sınırlı düşünmemeli, onların yeteneklerini gözlemleyip farklı alanlarda gelişmelerine destek olmalıdır. Bir öğrenci resim yapmayı seviyorsa ressam olabilir, müziğe ilgisi varsa sanatçı olabilir, tamir işlerine merakı varsa mühendis olmadan da başarılı bir usta olabilir. Önemli olan kişinin işini severek yapması ve üretime katkı sunmasıdır.
Devlet, sanayi sektörünü desteklemek için gençlere yönelik staj programlarını artırmalı, meslek edinmek isteyenlere iş garantili eğitim kursları düzenlemelidir. Ayrıca kendi işini kurmak isteyen genç girişimcilere faizsiz kredi, hibe veya vergi muafiyeti gibi imkanlar sağlanmalıdır. Bu tür adımlar hem işsizliği azaltacak hem de toplumun farklı alanlardaki ihtiyaçlarını karşılayacaktır.
Toplumun da bakış açısını değiştirmesi gerekir. Bir marangozun, bir berberin, bir çiftçinin ya da bir tamircinin emeği, bir avukatın ya da öğretmenin emeği kadar değerlidir. Çünkü toplumun ayakta kalabilmesi için her mesleğe ihtiyaç vardır. Eğer bu farkındalık oluşursa, gençler sadece masa başı işleri değil, üretime dayalı meslekleri de gururla yapmaya başlayacaklardır.
Sonuç olarak, eğitim sistemi yeniden yapılandırılmalı, mesleklerin değeri topluma anlatılmalı ve gençlere alternatif yollar açılmalıdır. Ancak bu şekilde işsizlik sorununu azaltabilir, sanayiyi güçlendirebilir ve toplumun her kesimine fayda sağlayacak dengeli bir iş gücü dağılımı sağlayabiliriz.
MİİSAFİR YAZAR ESMA SÜLÜ‘NÜN KALEMİNDEN
Bilek gücü beyin gücünden daha çok para kazanıyorsa, liyakat sisteminin yerini adam kayırma almışsa, sistem işe göre adam, adama göre iş oluşturuyorsa bu sıkıntılar bitmez. Kaleminize sağlık olsun.